
UNESCO Miraslarından -Akdeniz Diyeti
Klasik Akdeniz diyeti; zeytinyağı, sebze, meyve, tam tahıl, kuru baklagil, yağlı tohum ve sert kabuklu meyve tüketiminin yüksek miktarda; balık ve süt ürünlerinin orta miktarda, et tüketiminin ise düşük miktarda ve şarap tüketiminin orta miktarda olduğu diyet modelidir. Bu diyetin yüksek miktarda posa, tekli ve çoklu doymamış yağ asitleri, antioksidanlar ve biyoaktif bileşikler içermesi nedeniyle sağlık üzerinde olumlu etki sağlayabileceği düşünülmektedir.
Akdeniz Diyeti ve Obeziteyle İlişkisi
Obezite yanında birçok yandaş hastalığı getiren bir sağlık sorunudur. Vücut ağırlığı kaybının sağlanması ile hastalık riskinin azaldığı, kan değerlerinin normale döndüğü bilinmektedir. Obez bireyler üzerinde yapılan 5 yıl süren bir araştırmada Akdeniz diyetine uyan bireylerin beden kütle indeksinin , bel ve kalça çevrelerinin daha düşük olduğu saptanmıştır.
Akdeniz Diyeti ve Tip 2 Diyabet ile İlişkisi
Her 1 kg vücut ağırlığı artışının Tip 2 diyabet riskini %7.3 artırdığı saptanmıştır. Özellikle bel çevresindeki yağlanma insülin direnci riskini artırmaktadır. Yapılan bir çalışmada Akdeniz diyeti skoru ile bel çevresi arasında ters ilişki olduğu belirlenmiştir. Akdeniz diyetinin ağırlık kontrolünü sağlaması sonucu Tip 2 diyabet riskini de azaltabileceği öne sürülmektedir. Akdeniz diyetine uyumu yüksek olanların, düşük olanlara göre Tip 2 diyabet riskinin %12 daha düşük olduğu belirlenmiştir.
Akdeniz Diyeti ve Kardiyovasküler Hastalıklar ile İlişkisi
Kuzey Avrupa veya Amerika ile karşılaştırıldığında, Güney Avrupa ülkelerinde, koroner kalp hastalığı insidansının daha düşük olduğu belirlenmiştir. Bu farkın Akdeniz diyeti ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. 76.000 kadının dahil edildiği 20 yıl süren bir çalışmada Akdeniz diyetine uyumu yüksek olan grubun uyumu düşük olan gruba göre kardiyovasküler hastalık riskinin %22 daha düşük olduğu belirlenmiştir. Yapılan başka bir çalışmada Akdeniz diyetine uyum artıkça total kolesterol oranının azaldığı, HDL kolesterol (iyi kolesterol ) düzeyinin yükseldiği saptanmıştır. 20-70 yaş arası yaklaşık 40.000 kişinin dahil edildiği çalışmada bireyler 12 yıl izlenmiştir. Akdeniz diyeti skorundaki her 2 puanlık artışın kardiyovasküler hastalık riskini %5 düşürdüğü saptanmıştır.
Akdeniz Diyeti ve Kanser
Kanserlerin %10-15’inin, kalıtımsal olduğu yani ebeveynlerden gelen genlerle aktarıldığı, geriye kalan %85-90’lık kısmını ise yaşam boyunca canlı hücrelerdeki DNA’nın, mutajenlere maruz kalması, hücre DNA’sındaki progressif değişiklikler ve replikasyonda hatalar oluşması ile şekillendiği düşünülmektedir. DSÖ’ye göre, kansere bağlı ölümlerin yaklaşık% 35’i, obezite ve fiziksel aktivite eksikliğinin belirgin bir rol oynadığı değiştirilebilir risk faktörlerine bağlanmaktadır. Beslenmenin hastalıktaki payı çevre koşulları içine alındığında %70-75, yalnız değerlendirildiğinde ise %30-45’e ulaştığı kabul edilmektedir. Akdeniz diyet modelinde antioksidan, anti-proliferatif ve anti-anjiogenik özelliklere sahip, tümör büyümesini azaltabilen birçok bileşik ve besin maddesi bulunmaktadır. Diyet içerisindeki farklı besin maddelerinin tek başına kanserden koruyucu olabileceği hakkında fikirler ortaya sürülse de Akdeniz diyet modeline atfedilen sağlık yararı tek bir besin türünden değil, diyetin toplam yararından gelmektedir. Aynı zamanda işlenmiş ürünlerin diyette yer almaması ve zararlı bileşiklerin oluşumunu tetikleyen pişirme yöntemlerinin kullanılmaması diyetin ekstra yararlarından sayılabilmektedir.
Akdeniz Diyeti ve Mikrobiyota
Akdeniz diyetinin mikrobiyota ile ilişkisinin sebze, meyve, tahıl (özellikle tam tahıl), sert kabuklu meyve ve kuru baklagil, doymamış yağ asidi (özellikle tekli doymamış yağ asidi) tüketiminden kaynaklı olduğu bildirilmiştir. Düşük doymuş yağ asidi ve yüksek tekli doymamış ile çoklu doymamış yağ asidi alımıyla inflamatuar sinyal azalmaktadır. Yapılan bir çalışmada Akdeniz diyetiyle mikrobiyom çeşitliliğinin ve yararlı bakterilerin (Bacteroidetes, Lactobacilli, Bifidobacteria, Faecalibacterium, Oscillospira, Roseburia, Ruminococci, Clostridium cluster XIVasayılarının) arttığını, zararlı bakterilerin (Firmicutes ve Proteobacteria) sayılarının ise azaldığını ve bu durumun KZYA( kısa zincirli yağ asidi) ve bağırsak homeostazında artış, bağırsak disbiyozisi, patojenler ve bağırsak geçirgenliğinde ise azalmayla sonuçlandığı bildirilmiştir. Sonuç olarak bağırsak mikrobiyotasındaki tüm bu değişiklikler oksidatif stres, inflamasyon ve kronik hastalık riskinde azalma, insülin duyarlılığı ve immün fonksiyonlarda artış ile ilişkilendirilmiştir.
SONUÇ
Besin çeşitliliği ile öne çıkan Akdeniz diyetinin, başta kalp ve damar hastalıkları, Tip 2 diyabet ve obezite olmak üzere çeşitli kronik hastalıklardan koruyucu etkisi olduğu vurgulanmaktadır. Akdeniz diyetinin sağlık üzerindeki koruyucu etkisi besin çeşitliliği ile alınan posa, çeşitli vitamin, mineraller ve çok sayıda biyoaktif bileşen ile ortaya çıkmaktadır. Akdeniz diyetinin temelinde zeytinyağı tüketimi vardır. Fazla besin çeşidi içermesiyle Akdeniz diyeti inflamasyonun azaltılmasından, kronik bulaşıcı olmayan hastalıkların korunmasına kadar sağlığı korumada çok önemli etkiye sahip olduğu kanıtlanmıştır.
Akdeniz diyeti UNESCO tarafından insanlığın manevi kültürel mirası olarak seçilmiştir. Sürdürülebilir en iyi diyetlerden biridir. Akdeniz diyeti 20. Yüzyılın ortalarına kadar Akdeniz bölgesindeki ülkelerde beslenme alışkanlıklarının temeliyken , günümüzde ise batı tarzı beslenme yaygınlaşmıştır.
KAYNAKÇA
Barbaros Burcu, Kabaran Seray, Akdeniz Diyeti ve Sağlığı Koruyucu Etkileri, Beslenme ve Diyet Dergisi 2014:42(2):140-147
UÇAK Selin, KIZILTAN Gül, Akdeniz Diyeti ve Kanser, Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 2021, 6(2), 105-121
ÖZER Emine Rumeysa, TEKİNŞEN Kemal Kaan, Akdeniz Diyeti ve Sağlık, Akademik Et ve Süt Kurumu Dergisi, (2), 13-23
Ayyıldız Feride, Yıldıran Hilal, Farklı Diyet Modellerinin Bağırsak Mikrobiyotası Üzerine Etkisi, Beslenme ve Diyet Dergisi 2019;47(2):77-86